KAYIP




“Hiç çıkmıyor aklımdan, o an dünyam durdu sanki. Her şey durdu. Zaman, saniyeler akmaz oldu. İnsanlar çığlık atarak yanına koştu, hiçbir şey yapamadım, öylece kaldım olduğum yerde. İnsanlar koşarken bana çarpıyor fakat ben kendimi toplayıp yanına gidemiyorum. Birileriyle telefonuyla bir şeyler yapıyor, iki kişi başında ne yaptıklarını biliyormuş gibi hareket ediyor bense sadece izliyorum. Kızdım kendime, o orda şaşkınlıkla etrafına bakarken ben niye buradayım diye. Emindim oysaki, iyi olduğundan, şaşırarak etrafına bakıp beni aradığından. Ama ben onu orda kaybettim. Yanına gittiğimde vücudu öyle tuhaf duruyordu ki, başındaki iki adam bile dokunamamıştı. Yüzü kan içindeydi. Onu gördüğümde çaresizdim sadece bakıyordum, düşünemiyordum bile. Ne yapmam gerektiğini nasıl hareket etmem gerektiğini bilmiyordum. Uzaktan gelen ambulans sesiyle açılın diyordu sanki. Saniyeler için yanımıza ulaştı ambulans, hızlı ama dikkatli hareketlerle sedyeye aldılar. Önüme o kadar çok insan geçmişti ki yapılanları göremiyordum. Ambulans hemşirelerinden biri “Yakını kim?” diye bağırdı ama cevap veremedim. Ölü olan kadının benim eşim olduğunu söyleyemedim, belki de kabullenemiyordum öldüğünü.
Anne o benim için her şeyi göze almışken ben o an onun yanında bile olamadım. Elini tutamadım, yoğun bakımdan çıkamazsa kendimi nasıl affederim ben. Orda olanlar hep benim suçum. Elini daha sıkı tutsaydım koşmayacaktı. O araba ona çarpmayacaktı, o şu anda yanımda olacaktı, yanımızda olacaktı.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TARİHİN TOZLU RAFLARINDAN BİR BOSNA HİKAYESİ İNCİR KUŞLARI

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE DAĞLIK KARABAĞ VE AZERBAYCAN

PETROL BİR LANET